Üretim ve yaşam yorumu üzerine bir tartışmanın devam eden seyri...

Üretim dediğimiz şey doğa elementlerini parçalayıp birleştirmekse ne kadar üretimdir?

Ya da soyut kavramların içinde bir kağıt parçasının doğaya hükmetmeye gücünü veren (ürettiğimiz)dünya ne kadar gerçektir...

Yaptıklarımız, - din olsun ya da olmasın- hiçbir umuda yelken açmıyor ve diyelim ki bir A noktasında doğup en fazla A-B arası bir yerlerde ölüyorsak;

Yaşam dediğimiz şey bu iki nokta arasındaki uzaklıkta geçen zamana deniyor...

İşin kötüsü ise dünde hiçbir zaman yaşamadık ve gelecekte de yaşayamayacağız...Biz hep şimdiki anın içerisine hapsedilmiş olarak yaşayacağız...

Daha doğrusu hiçbir zaman yaşamayacağız...

En fazla 3 kuşak efsane olsak bile 30 kuşak duyulsada adımız...hiçbirşey farketmeyecek....

ürettiğim
iz yada üretmediğimiz...

Bu kadar karamsar olmamak lazım elbet. Her ne kadar yukarıda yazdıklarımdan ödün vermesemde bize yukarıdaki bunalımları en azından unutturan (bazen onları kusturan) sanat vardır...

Hitlerin ressamlığına şaşmamak lazım :)

Bana göre sanatın "hayatımız"daki yüce etkinliği buradan geliyor...Duygularımızdan değil mantığımızdan doğuyor sanat...

Duygular da (vıcık vıcık ağlamayı ya da bol salyalı kahkahaları saymazsak) aynen çeşitli mantıksal öğeler değil midir?

sonuç olarak sanatı, insanların yine insanlara farkındalıklarını sergilediği bir aktarım aracı olarak görüyorum...

(Bu tartışma bilinçli olarak yaratılmış güncel bir tartışmadır yapılan her yorumu takiben yazı kendini büyütecektir...Deneyseldir :)

(Acemi olduğumu bende biliyorum)

Hiç yorum yok: